Tayfun CANSIZ

Tarih: 19.10.2018 13:37

SERDENGEÇTİ

Facebook Twitter Linked-in

ÖNCE AKADEMİSYEN VE ÖĞRENCİSİNDEN BAŞLAMALI

Ele aldığım konularda öncelikle önem verdiğim husus terimlerin anlamını açıklamaktır. Çünkü bir köşe karalayıcısının niyeti kendi menfaatlerini değil toplumun menfaatlerini ve değerlerini önemli kılmaya çalışmakta bunun içinde mümkün mertebe sözcüklerin doğasını hatırlatarak işe başlamayı kendine görev bilmektedir. Bugün üniversite, akademisyen ve yükseköğrenim öğrenciliği üzerine konuşacağız ama önce bu kelimelerin anlamını hatırlatalım.

Üniversite: yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalar ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri birim ve bölümlerden oluşan bilimsel özerkliği ve kamu tüzelkişiliği bulunan öğretim kurumu.
Akademisyen: Üniversite ve benzeri yükseköğrenim kurumlarında eğitim veren, araştırma yapan ve özgün araştırmalarıyla alanına katkıda bulunan kişilere verilen genel mesleki ünvandır. 
Öğrenci: Bir bilim ya da sanat dalında bir öğretmenin ya da yetkilinin gözetimi ve yol göstericiliği altında belli bir konuda çalışan kimse.
Yukarıda ki tanımlara şöyle bir göz gezdirdiğinizde aslında bu kişilerin ve kurumun asli görevleri gayet net ve sade bir şekilde açıklanmıştır. Günümüzde genel bir değerlendirme yapacak olursak ülkemiz için durum böyle midir? Ben burada bu konular hakkında kafa yormuş kalem oynatmış bir üstadın sözünü sizlere hatırlatmak isterim: “Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır. Gayesi manevi olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır. Mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir.”Ne güzel söylemiş Nurettin Topçu ağabeyimiz… Bugün şöyle bir gözlem yaptığımızda üniversitelerimizin bir çoğunda  maalesef bu hakikat arayışı bitmiştir. Öncü olması gereken öğretim camiasının insanları (lütfen görevini hakkıyla hak için yapan kıymetli insanlarımız alınganlık yapmasın) yol gösterecekleri yerde hakimiyet göstermenin peşine düşmüşlerdir. Orta Çağdan kalma feodal bey anlayışı ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen birçok öğrenciye kendi hırs ve kibirlerini yansıtmaktadırlar. Acaba eksikliklerini öğrenciler farkına varmasınlar diye böyle mi gidermektedirler? Yoksa çocukluklarından kalan bir ezilme duygusunu ve saygı arayışını mesleklerinin getirmiş olduğu ayrıcalıklar ile mi düzelteceklerini inanmaktadırlar? Şu an içinde bulunduğumuz zaman bu meziyetleri sürdürmenin zamanı mıdır? Ülke olarak, devlet olarak ve millet olarak çağın çok gerisinde kalan bu tiplerin bizlere pranga olduğunun ve bunların üzerinde denetim mekanizması kurup bir an önce çözüm sağlanması gerekmek lazım değil midir? Bu bozuk davranışlar sebebiyle Türk Gençliğinin gerçek bireyler olmasını engelleyip aslında toplum yaşamı içinde kendi yaşam kalitesine de etki ettiğinin farkında hiç mi olmuyor bazılarımız.Bu kişilerin tutumlarından dolayı birçok gencimiz günü kurtarmanın, kendi isteklerinin sadece önemli olduğu bencilce bir yaşam sürmeyi doğru kabul ediyorlar. Tam da burada şairin mısraları yerinde olacaktır: “Kalpleri birbirini fark edemeyen, bu yüzen bencillik çukurunda boğulan nefislerin, çoraklaştırdığı memleketim… “

Bu gençler çocukluk döneminin son aşamasına kadar yarış ortamında fazlasıyla yetişirken her bir yarışın sonunda kazandıklarının ve kaybettiklerinin tam olarak farkına varamadan manevi boşluğa düşüyorlar. Tamda burada siz yol göstericiler neden buna dur diyemiyorsunuz? Bu içi boş tamamı ile maddiyattan oluşan yozlaşmanın bizi bitirdiğini fark edemiyor musunuz? Edemiyorsunuz. Edemezsiniz de!  Çünkü sizin de sıradan bir insandan farkınız kalmadı. İsimlerinizin başına daha üst bir unvan alma yarışında görevinizin hakikatini kaybettiniz. Hani bilgi sonsuzdu ve insan mutlak iyiye mutlak doğruya ulaşamazdı. O zaman bu unvan yarışı ne için? Unvanlar peşinde sizler koşarken akıp giden zamanın, sağlığın ve fırsatlarında gittiğini bir fark edebilseniz keşke… Neler kaybettik bu hırslı yollarınızda! 

Hangi dalda olursak olalım hangi konuya kafa yorarsak yoralım toplum içine karışmadan, kafamızı kitaplardan kaldırmadan, öğrendiklerimizi uygulamadan hazza ulaşılabilir mi? Bu mümkün mü? Fil dişi kulelerinizde cenk edip duruyor hem kendinize hem öğrencilere hem de geleceğimize keskin darbelere atıyorsunuz. O kulelerden inmeli; meydanlara, milletin yararına çalışmak için kolları sıvamalı gençlere öncü olmalı. Bu milletin tarihinde geride kalanlara örnek olmak için atını ileri süren komutanlar misali atılın. Sadece yazmakla olmaz, okumayan bir millette bunu hayal etmek boşuna. Biz millet olarak öncü bekleriz hep.  Açıp Türk Tarihine bir bakmalı. Kendi alanınızın komutanı olmak isteyenler için fırsat ise sunulmuştur. Öğrenci kulüpleri ve toplulukları… Değerlendirebilsen be hocam. Vatanını, milletini sevdiğini söyleyen  hocam, sen ileri atılmadığın süre zarfında bu alanı akademisyen maskesi giymiş, insanlığın önemli değerlerini de insanları etkilemek daha da önemlisi bu ülkenin gençlerinin zihinsel dünyasını kendine bağlamak için kullanan vampirler sarmış sarmaya devam etmektedir. Hiç düşündün mü yarın bir gün senin de evladın bunlara kapılırsa ne olur diye. Bunu düşündüğün an ne unvanlar senin için önemli olur ne de öğrencilere tepeden bakman. Bütün dünyan değişir. Mesleğinden haz almaya başlarsın ki o vampirler o çakalların çıktıkları kuyuya döndüklerinde evladını hatırlar daha da gurur duyarsın kendinden.
( Bu konu uzun olması sebebiyle yazı dizi olarak devam edecektir.)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —